Suriye'de yıllardır süren Esad ailesinin baskıcı yönetimi, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) liderliğinde gerçekleşen ani bir saldırıyla birkaç hafta içinde son buldu. Ancak bu değişim, ülkenin geleceğine dair büyük belirsizlikleri de beraberinde getirdi. HTŞ'nin lideri Ebu Muhammed Colani, Suriye'yi birleştirme sözü veriyor, ancak bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği halen belirsizliğini koruyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, toplumsal gruplar arasında iş birliğinin hayati önem taşıdığını vurguluyor. Pedersen, bazı silahlı grupların güven artırıcı açıklamalarda bulunduğunu belirtiyor, ancak ülkedeki asayiş problemlerine dikkat çekiyor. Sürekli değişen durum nedeniyle Suriye'nin geleceğini öngörmek oldukça güç.
Birleşik Bir Suriye Umudu
En iyimser senaryoya göre, HTŞ’nin ülkede sivillerin de katılımına açık bir yönetim oluşturması, Suriye'yi intikam döngüsünden çıkararak ulusal bir uzlaşma ortamına taşıyabilir. Colani, şu ana kadar mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygıyı teşvik eden açıklamalar yaptı. Ancak Suriye’nin çok sayıda farklı grubunun çeşitli öncelikleri ve hedefleri bulunuyor.
Queen Mary Üniversitesi’nde görev yapan Orta Doğu uzmanı Prof. Christopher Phillips, mevcut durumu kaotik olarak nitelendiriyor. “HTŞ, barışçıl bir geçiş süreci hedeflediğini söylüyor, ancak işler belirsizlik içinde,” diyor. Güneyde Esad rejimine tarihsel olarak karşı çıkan aşiretlerin yeni bir yönetimi dinlemesi düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Öte yandan, doğuda IŞİD kalıntılarının tehdit oluşturduğu, bu durumun ABD hava saldırılarına yol açabileceği ifade ediliyor.
Lozan Üniversitesi’nden Prof. Joseph Daher, birleşik bir yönetim senaryosunun çok olası görünmediği görüşünde. “En ideal senaryoda özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçi yapıdan uzaklaşılır. Ancak bunu zaman gösterecek,” diyor. Ancak Daher, HTŞ’nin iktidarı elinde toplama arzusunun süreci zorlaştıracağını ifade ediyor.
Colani’nin ilk başlarda eski rejimin başbakanını geçiş sürecini yönetmekle görevlendireceğini duyurduğunu, ardından İdlib’deki Ulusal Kurtuluş Hükümeti Başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdiğini hatırlatan Daher, bu tutarsızlığın şüphe uyandırdığını belirtiyor. Daher, HTŞ’nin genişleyen otoritesini yönetmekte zorlanacağını öngörüyor:
“İlk başta sadece İdlib’i kontrol ediyorlardı. Şimdi Halep, Hama, Humus ve Şam gibi geniş bir coğrafyaya yayıldılar. Bu, bir iktidar paylaşımını gerekli kılacaktır.”
HTŞ’nin Otoriter Yönetim İhtimali
HTŞ’nin otoriter bir yönetim sergileyerek gücü elinde toplama riski de göz ardı edilemez. Colani, İdlib’de kurduğu otoriteyle etkili bir yönetim modeli sergilemeye çalışıyor. Ancak eleştirmenler, HTŞ’nin İdlib’i kontrol altına alırken muhalefeti ve rakip grupları bastırdığını, hatta siyasi muhalifleri hapse attığını söylüyor.
İdlib’deki dört milyon dolayında yerinden edilmiş insanın yaşadığı bölgede, Ulusal Kurtuluş Hükümeti kamu hizmetlerini sağlıyor. Aynı zamanda, şeriat esaslarına dayanan bir dini konsey de bu yönetime katılıyor. Ancak HTŞ, bu süreçte baskıcı yöntemleri nedeniyle eleştiriliyor. 27 Kasım’daki harekâttan önce İdlib’de yapılan protesto gösterileri, örgütün baskıcı tavrına tepki olarak görülüyor.
HTŞ, bu eleştirilere bazı reformlarla karşılık verdi. İnsan hakları ihlalleriyle suçlanan güvenlik gücünü dağıttı ve vatandaşların şikâyetlerini ele alacak bir büro kurdu. Ancak muhalifler, bu reformların tamamen sembolik olduğunu savunuyor.
Topyekûn İç Savaş Riski
En kötü senaryoda, Suriye’nin, Libya ve Irak gibi iç savaş ve kaosla boğuşan bir ülkeye dönüşmesi ihtimali bulunuyor. Bu tür bir durumda, iktidar boşluğu yağma, intikam saldırıları ve yaygın şiddetle doldurulabilir. Bu, yalnızca Suriye’yi değil, tüm bölgeyi istikrarsızlaştırabilir.