Kadına yönelik şiddet konusunun dünyada da önemli bir sorun olduğuna dikkat çeken Bankoğlu, yaptığı açıklamada OECD üyesi ülkelerin kadına şiddet sıralamasında Türkiye’nin ilk sırada olduğunu belirtti.
İKTİDAR KADINI BAĞIMLI KILMAYA YÖNELİK HER YOLU DENİYOR
Bankoğlu’nun açıklamasında şunlar yer aldı:
Kadına şiddet konusunda zirveyi başka hiçbir ülkeye bırakmıyor olmamız çok acı. Ülkemizde 15-49 yaş arası ortalama 100 kadından 32’si eşinden şiddet görüyor. Ülkemizi Kolombiya ve Kosta Rika izliyor. Tabii öncelikle kadınla erkeğin eşitliği konusunu benimsemiş olmak gerekiyor. Yıllar ilerlese de ülkemiz zihniyet açısından ne yazık ki geri gitmektedir. Atatürk’ün 1926’da çıktığı bu yoldan 100 sene sonra kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçeriz diye çalışıyoruz. Çok acı bir başka veri de WEF raporunda görülüyor; bu rapora göre Türkiye eşitlik alanında 146 ülke içinde 129’uncu sırada. Daha insan hakları konusunda evrensel değerlere erişemediğimiz için kadın erkek eşitliğini hayata geçirmek de mümkün olmuyor. Lafta her şey var ama. Erkek egemen bir ortam, eril dil, kadını erkek gözünden konumlandırma, anne, eş, evinin kadını filan gibi kadını bağımlı kılmaya yönelik her türlü aleni yolu kullanıyorlar. Onun dışında da arka planda hep aynı bakış açısı işleniyor.
10 YILLIK DÖNEMDE 2534 KADIN KATLEDİLDİ
İçişleri Bakanı’nın “hayatını kaybeden 32 hanımefendi ikazımıza uymadı, adam gelince kapıyı açtı” sözleri ise bu karanlık zihniyetin bir yansımasıdır. Bakan mealen “ölmemek için adamdan kaçın, bizden günah gitti” demektedir. Kafa aynı kafa, hatırlarsanız COVID’den korunmanın yolu COVID olmamak demişti eski sağlık bakanı. Öncelikle kadın cinayetlerinin nedeni hükümetin politikaları, kullandığı eril, saldırgan, kadını ötekileştiren dilin sonucudur. ‘Kadına şiddete sıfır tolerans’ diye çok havalı bir slogan bulmuşlar. İnsan hangi ülkeyse çok şanslılarmış diye düşünüyor. Bakalım sıfır tolerans dönemlerinde neler olmuş? Sadece 2010-2020 yılları arasında yani 10 yıllık dönemde 2534 kadın katledildi. 2018’de KADES diye mükemmel uygulama yaptılar. Uygulama güzel olabilir, korkunç olan Türkiye’de kadına şiddetin ve cinayetlerin böyle bir uygulama yapılacak kadar artmış olması. Bakan diyor ki elektronik kelepçe yeterince var ama sayıyı artırabiliriz. Doğru, elektronik kelepçe sıkıntı değil, daha birkaç ay önce azılı bir suçlu elektronik kelepçe ile yurtdışına kaçtı. Hatta öyle güvenilir ki geçtiğimiz Eylül ayında Gafer Özdemir, Ankara’nın göbeğinde metro çıkışı 4 çocuğunun annesini katletti. Hem de ayağında elektronik kelepçeyle!
İKAZIMIZA UYMAZSAN ÖLÜRSÜN DEMEK KAPIYA DAYANAN KATİLLE BENZER ANLAYIŞI PAYLAŞMAKTIR
Kadınların tam korumaya ihtiyacı var, ikaza değil. İkaz edilecek kişi de kadın değil. Bakanın kendi sorumluluğunu ve emri altındaki kolluğun sorumluluğunu almayıp; kadınlara yüklenmesi ataerkil anlayışın bir ürünü. Kanunun ve uygulayıcının görevi ikaz değil, tam koruma sağlamaktır. Biz cebinde koruma tedbiri kararıyla öldürülen kadınları biliyoruz. Biz 30 kere koruma talebinde bulunmasına rağmen öldürülen kadınları biliyoruz. Biz polis karakolundan çıktıktan sonra takip edilerek öldürülen kadınları biliyoruz. Bakanın bunlara söyleyecek tek bir cümlesi yok. O adamlar kapıya gelene kadar bu kolluk ne yapıyor peki? Nasıl o kapıya gelebiliyorlar? Bakanın, öldürülen kadınları suçlamak yerine bunlara cevap vermesi bunların sorumluluğunu alması lazım. Bir gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı o adamlar o kapıya gelemezlerdi, çünkü o kapıyı bulamazlardı. Çünkü kadının beyanı üzerine anımda koruma altında alınarak güvenli bir adrese alınmaları gerekirdi. İkazımıza uymazsan ölürsün demek kapıya dayanan katille benzer bir anlayışı paylaşmaktır. Böyle bir anlayışla kadına şiddete sıfır tolerans gösterilmesi kesinlikle bağdaşmaz.
KADINA ŞİDDETLE MÜCADELE KOMİSYONU BAŞKANI HULKİ CEVİZOĞLU!
Kadın cinayetleri yaşanırken bir gece yarısı partili Cumhurbaşkanı’nın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Ülkemiz kadınlarının neredeyse 100 yıl önce Atatürk sayesinde elde etmiş olduğu kazanımları, bir grup erkeğin “canı öyle istiyor” diye bırakacak değiliz. Kuşaklar boyu sömürü ve baskı ile süregiden erkek egemen toplum baskısı modern hayatla birlikte azalmış gibi görünse de kadına şiddet bir türlü bitmiyor, azalmıyor. Kadınların bu konudaki mücadelelerine destek veren, gerçek eşitliği savunan, şiddeti reddeden ve bunun için çabalayan erkeklerin de olması çok çok önemli. Kadınların başının kesilip surlardan atıldığı bir ülkeden bahsediyoruz bakın. Ve dün TBMM’de trajikomik bir şey yaşandı. "TBMM Kadına Şiddet ve Ayrımcılıkla Mücadele Araştırma Komisyonu" Başkanı Hulki Cevizoğlu oldu. Kadına şiddetin ve ayrımcılığın ispatı olan bu komisyonun başına AKP Türkiye’sine yaraşır birisi gelmiş. Bu ucube sistemin sonucu olarak her türlü akıldışı olayı normalleştiriyorlar. Tüm bu girişimlerin hangi saiklerle yapıldığının farkındayız ve elbette kabul etmiyoruz.
KADINI HEP BİR AİDİYETLE TANIMLAYAN, BU AİDİYETİ ERKEK ÜZERİNDEN KURAN BİR ZİHNİYETLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Sadece bu yıl ilk 11 ayda en az 344 kadın, erkek şiddeti nedeniyle yaşamını yitirdi. Şüpheli ölümlerin ve intiharların sayısını ise sadece basından takip ettiğimiz kadarıyla bilebiliyoruz. Kadınların şiddete karşı korunmasından sorumlu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise kadına yönelik şiddetle mücadeleyi geçtik, iktidarın adeta ataerkil zihniyetinin propagandasını yapıyor. Geleneksel ayrımcı bir aileyi kutsayarak kadının sosyal, bağımsız bir birey olarak varlığını yok etmeye çalışıyorlar. Kadını hep bir aidiyetle tanımlayan, bu aidiyeti başka bir erkek üzerinden kuran bu model açık ve net kadın düşmanı bir modeldir. En son kadınların mücadelesiyle Meclis’ten geri çekilen soyadı düzenlemesiyle bu durum iyice ayyuka çıkmıştır. Yine genç kadın işsizliği, eğitim ve akademide kadına yönelik teşviklerin yetersizliği de kadına yönelik şiddeti körüklemektedir. Dolayısıyla AKP iktidarında kadına yönelik topyekûn bir saldırının olduğu aşikardır. Eğitimden sağlığa, adaletten istihdama kadar tüm boyutlarıyla sistematik ve ideolojik bir saldırı söz konusu. Bu saldırılar bizleri, kadınları hiçbir şekilde yıldırmadı. Soyadı düzenlemesi bunun son örneğidir. İnsan haklarını ve hukuk yok sayan akıldışı girişimler yenilmeye mahkumdur.
Bankoğlu, şiddetin sadece fiziksel ve cinsel değil psikolojik, ekonomik ve sözel olarak da kadınların hayatında olduğunu belirtti. Kadının davranışını, yaşam biçimini baskı altında bırakan sinsi şiddetlerin de çok önemli olduğunu, bunların önüne geçmenin için toplumsal cinsiyet eşitliği başta olmak üzere tüm kadın haklarını kazanmak için mücadeleye devam edeceklerini belirtti.
EREN SARIKAYA
2024 yılında ülkemizde kadın olmak zor lakin başka şey.. olmak...daha kolay